The Twilight Saga: Breaking Dawn – Part 1 (2011)

Alacakaranlık Efsanesi’nin merakla beklenen bölümü, Oscar sahibi yönetmen Bill Condon’dan geliyor. Stephenie Meyer’ın inanılmaz hayal gücünün beyaz perdeye yansıması olan serinin dördüncü filminde yine Kristen Stewart, Robert Pattinson ve Taylor Lautner başroldeler.

Bill Condon bu filmle nihayet karakterle özdeşleşmemi sağladı. Serinin daha önceki filmlerinde hissettiğim bir türlü filme konsantre olamama ve ayrılık hissi bu defa kesinlikle yoktu. Film bir anda size içine alıvermeyi başarıyor.

Filmin konusuna kısaca gelirsek; Bella ve Edward evlenirler, fakat balayları Bella’nın hamile olduğunu fark etmesiyle yarıda kesilir. Bella’nın hamileliği hızla ilerlemektedir ve bu da onu güçsüz bırakmaktadır. Edward, Bella’nın hayatını kurtarmak için ne yapması gerektiğini biliyordur ve zor da olsa bu kararı vermesi gerekecektir.  Bu bölümde Bella (Kristen Stewart) ve Edward (Robert Pattinson) ile tüm sevdikleri, gösterişli düğünleri, geçirdikleri romantik balayı ve çalkantılı bir hal alan bebeklerinin doğumunun  getirdiği zincirleme sonuçlarla yüzleşmek durumunda kalırlar.  Tüm bunlar Jacob Black (Taylor Lautner) için de beklenmedik ve şok edici bir gelişme olacaktır.

Şafak vakti gerçek bir romantizme sahip ve oyuncuları da bu defa gerçekten filmin hakkını vermişler diyebilirim. Diğer serileriyle kıyaslandığında kesinlikle daha iyi bir oyunculuk izleyeceksiniz. Filmin müzikleri de baştan sona çok başarılı.

 

Twilight serisinin tamamındaki görsellik beni oldum olası etkilemiştir zaten fakat bu filmde en üst seviyeye çıktığını söylemek sanırım yanlış olmaz. Bella’nın düğünü ile ilgili endişelerinin tasvir edildiği rüyası ve doğum sahnesi çok başarılıydı. Düğün sahnesinde, korkuyu ve endişeyi gerçekten hissediyor ve doğum sahnesinde ki çaresizlik duygusuyla da içinizden “Allah aşkına lanet Carlisle nerde” diye çığlık atıyorsunuz. Kafanızdaki vampir imajını yerle bir eden Edward “Renesmee, değişen bir kalp” dediği anda ise duygusallık da son noktayı yakalıyorsunuz.

Hem ustaca yapılan karakter özdeşleşmesi hem de görsel sahnelerin zenginliği yönünden filmin tamamında Bill Condon farkı açıkça hissediliyor.

 

Bu kadar iyi eleştiriden sonra gözüme batanlara gelelim. Bu kitap gerçekten iki film olmalı mıydı? O kadar çok öpüşme sahnesi var ki. Bu durmadan yenileyen sahneler filmi biraz gereksiz uzatmış bence. Fakat ikinci bölümü olarak yapılacak filminde hakkını vermek ve gişede daha çok kazanmak adına kabul edilebilir diye düşünüyorum. Sevişme ve öpüşme sahneleri epeyce uzun anlayacağınız. +13 bu sahneler yüzünden mi yoksa filmde bolca kullanılan kanlı sahneler yüzünden mi açıkçası ikilemde kaldım.

Yönetmen filmdeki duygusallığa öylesine yoğunlaşmış ki kurt adamlarla vampirler arasında yaşanan gerilimde, taşları bir türlü yerine oturtamamış. Açıkçası bu sahneler bana biraz yapmacık geldi. Zorlama gerilim olmuş ve bunu da açıkça hissediyorsunuz.

Bunlara rağmen, film serinin diğer filmlerine göre oldukça başarılı, bir o kadar da duygusal ve fanlarını çok mutlu edecek gibi görünüyor. 18 Kasım 2011

Read more: Öteki Sinema

The Twilight Saga: Breaking Dawn – Part 1 (2011)” için 1 Yorum Yapıldı

  1. Mehmet

    Twilllight serisi belli bir kesimi tarafından izlenen bir film oldu sanırım. 300 bini geçmez galiba. Bende izledim bu filmi. Ama sırf kitabını okuduğum için izledim. Bakalım jacob'ı nasıl anlatacaklar diye. Ama olaylar tamamen belle ve edward üzerine gitmiş. Sonu güzel bittti denilebilir aslında. En azından 2. bölümünü de izliyicem. :)

    Cevapla

Siz de yorum yazın

E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır. (*) Doldurmak zorunludur.