Bekleme odası çok güzel döşenmişti. Doktor kendisi mi seçmişti acaba duvardaki tabloları yoksa rastgele seçilmiş şeyler miydi? Camın önünde duran hercai menekşelere takılıp kaldı gözlerim. En sevdiğim çiçekti.
Tombuldu suratı tam karşımda oturan kadının, çipil çipil gözleri vardı. Ne kadar da kocaman duruyordu karnı. Kırkına yakındı yaşı galiba durmadan sakız çiğniyordu. Ben, seni düşünüyordum içim burkularak. Neredeydin acaba şimdi? Üstünde ne vardı? Ne yapıyordun? Sende düşünüyor muydun beni? Dün akşam ne yemiştin? Beni gerçekten sevmiş miydin? Sakız çiğneyen kadın elindeki dergiyi masanın üstüne bırakıp gözlerini bana dikmişti. Acaba kocası var mıydı? Neden yalnızdı burada? Akşam sevişmiş miydi? Başka bebekleri var mıydı? Ya sen, sen ne yapmıştın dün akşam? Ben gelmiş miydim aklına? Suçlamış mıydın beni yine?…
“Sizinki kaç aylık” diyordu kadın. İri etli dudakları vardı. Sakız köpük yapmıştı ağız kenarlarında. Eliyle siliyordu durmadan. Ben, seni düşünüyordum.
Sık sık soluk alıyor, oturmakta bile güçlük çekiyordu. Karnına takıldı gözlerim, ne kadarda kocamandı. İsteksizce cevap verdim. “Henüz çok yeni” diye. Kadın tombul ellerini karnının üstüne koyarak “bak sonunda bu hale getirecek seni de” deyip bir kahkaha attı. Karnı sallanıyordu…
Bebek kız mı yoksa erkek miydi acaba? Kime benzeyecekti? Sana mı, yoksa bana mı? Kadın sanki düğmesine basmışım gibi durmadan konuşuyordu. Bu üçüncü bebeğiymiş de, kaza olmuşta, kıyamamışta, durmadan anlatıyordu.
Erkek ya da kız, ne olursa olsun sana benzesin isterdim. Yaşamaya başlamış mıydı acaba? Birazdan başına geleceklerden haberdar mıydı? Burada olsan sen ne yapardın? Elimi tutar mıydın? Bana sarılıp acımı hafifletmeye çalışır mıydın?
Karşı çıkmadın olacaklara. Yalnızsın bu defa dedin. “Üzgünüm” dedin… Kulaklarımda çınlıyordu. Üzgünüm… En çok neye üzülmüştün acaba? Beni sevmediğine mi? Benimle olduğuna mı? Yoksa şu an ki halime mi?
Devlet dairesinde memurmuş kadının kocası. Hem sakız çiğneyip hem de konuşmayı bu kadar iyi becerenini daha önce görmemiştim. Susmayacaktı hiç galiba. Paranın yetmediğinden, hayat şartlarından bahsediyordu.
Bana daha iyi bir hayat veremeyeceğinden bile endişe etmiştin bir zamanlar. “İyi bir işim olmalı senin karşına öyle çıkmalıyım bekle” derdin. Ne değişmişti yirmi günde? Neler olmuştu? İçimde bir yara kanıyordu sanki.
“Gözlerin çok güzel” diyordu kadın. Sen en çok kirpiklerimi severdin. “Ne kadar da uzun, gözlük takan kızlarınki gibi” derdin. Gülümseyerek ve özlemle geliyor gözlerimin önüne beni seyreden halin. Son bir haftadır karşımda bulduğum, daha doğrusu bulamadığım adamı hatırlamak bile istemiyordum. Sevdiğim insan bambaşka biriydi.
Sokak çocuklarından bıktığını anlatıyordu kadın. “Doğurup doğurup sokağa bırakıyorlar” diyordu. Anladım, hiç ama hiç susmayacaktı. Sen, merhametliydin, iyi yürekliydin. Sende kızıyor muydun çocuklarını sokaklara bırakan insanlara? Kesin kızardın.
İsmi ne olsun isterdin? Hiç düşünmüş müydün acaba kime benzeyecekti? Çok severdin eminim. Onunla oynarken düşünüyorum seni, gözlerindeki neşe pırıltısını görür gibiyim. İlk defasında bebeğimiz olacak galiba dediğimde nede çok heyecanlanmış, sevinmiştin. Şaşırıp kalmıştım sana.
Bu haldeyken sevişebilir miydi insan? Kadın dün gece sevişmiş miydi? Ya sen, benden sonra kimseyle sevişmiş miydin? Hiç bir kadına isteyerek bakmış mıydın ya da? Ne çok severdin beni. Deli gibi, yorgunluktan halin kalmayıncaya kadar severdin beni. Kollarının arasında soluklarım sıklaşıp adını fısıldadığımda; “müthiş bir kadınsın” derdin bana. Hiç doymak bilmezdin. “Ölecek bile olsam seni istiyorum” derdin. Dokunmadan duramaz, yolda, arabada, nerede olursak olalım dokunmak ister; “duramıyorum” derdin.
Kadın pişman mıydı acaba, bu bebeğe sebep olan sevişmeye? O da üzgün müydü? Bugün olsa ben aynı şeyi yapar mıydım? Yapardım galiba. Bambaşka bir şeydi çünkü… Kocasını seviyor muydu kadın, acaba hala aşık mıydı? Ya kocası, o da seviyor muydu onu?” Seni senin için sevdim” derken ne demek istemiştin? Oysa benim senin sevginden hiç haberim yokken beni sevdiğini itiraf etmemiş miydin? Farkında bile olmadan yanımda, hep yanımda olmak istediğinden bahsetmemiş miydin defalarca. Beni seyretmek en keyif aldığın anlar sanıyordum. Okyanus kıyısında ki kulübemden bahsederken sana gözümden yaşlar boşanmıştı. “Konuşturma beni kalk hadi” diyen sen değil miydin? Usulca elimi tutmuş gözümdeki yaşları silmiştin. “Sus kız, ben ağlattım sanacaklar” demiştin. Kadın hiç ağlamış mıydı acaba sevdiği için?
Ayakları şişmişti, giydiği sandalet sanki etlerine gömülmüş gibiydi. Hala konuşuyordu. Doktor çok iyi biriymiş. İşinde bir numaraymış. Ne tesadüftü, oysa ben tabeladan bakıp girmiştim. Herhangi biri olabilirdi. Benim için özel olmayacaktı.
Haklıydın benimde seni sevdiğimi anladığın an kaçmaya çalışmıştın. Kendim için değil senin için kaçtım demiştin. Çünkü ben seni sevmesem de sevecektin beni, hep sevecektin. Öyle söylemiştin. Oysa daha iki gün önce telefonda “beklide sevdim sandım, senden ayrıyken üzülmüyorum” diyordun. Kimdi acaba konuştuğum o adam? Gerçekten sen miydin? Haklıydın dayanamamıştım, sesini duymamaya, haber alamamaya. Ama söz vermiştin “ne olursa olsun habersiz bırakmayacağım seni” diye. Sonra neden vazgeçmiştin sözünden? Ne düşünmüştün? Zaten oldum olası sözünü tutmak konusunda sıkıntın vardı. Beklide biriyle birlikte hareket etmenin sorumluluğunu almayı bir türlü beceremediğin içindi. Telefonunda numaramı gördüğün halde nasıl tutabilmiştin kendini açmadan? Ne düşünmüştün? Bana kızmış mıydın? Kadının cep telefonu çalıyordu. Arayan kimdi? Açacak mıydı?
Bağıra bağıra konuşuyordu. Doğumuna sadece bir hafta kalmış. Onu anlatıyordu arayana. İyi olduğunu söylüyordu. Endişelenecek bir şey yokmuş. Her şey normal diyordu. Sende merak ediyor muydun beni? Etseydin keşke…
Oysa test yaptırdığım gün deli gibi sana ulaşmaya çalışmıştım. Her şey o gün berbat olmamış mıydı zaten. “İnsanlık onuruna yakışır bitemez mi” diyor bana kızıyordun. Ben kime kızsaydım… Beni tanımıyormuş gibi davranıyordun. Ne kadar tez canlı olduğumu anlayamamış mıydın hala? Öyle bir haber aldığımda sana ulaşmaya çalışmamdan daha doğal ne olabilirdi ki? Çünkü kavga etmemiştik, daha bir hafta önce bana “bir tanem, güzelim seni çok seviyorum ve seni üzmeyeceğim hiç üzmeyeceğim” dememiş miydin? “Perşembe geleceğim en geç” demiştin. Kafandan geçirdiğin hiçbir şeyi bana söylememiştin ki. Eğer düşünmek istiyorum. Senden uzakta seninle ilgili her şeyi, seni ve bizi düşünmek istiyorum, bir müddet arama ben seni arayacağım demiş olsaydın. Üzülürdüm belki ama bu kadar ısrarcı olmazdım. Bilirsin her zaman konuşarak uzlaşmak taraftarıydım.
Kırmızı giymişti kadın ve koyu kırmızı bir ruj sürmüştü dudaklarına. Yarısı gitmiş dudaklarının üstüne bulaşmıştı. Kötü görünüyordu. Boya zamanı gelmişti saçlarının özensiz bir şekilde omuzlarına dökülüyordu. Hamileliği boyunca canının erik çektiğini anlatıyordu.
Benim canım ne istiyordu? Testi almaya gitmeden önceki birkaç gün durmadan şeftali yemiştim. Şimdi canım hiçbir şey istemiyordu. Üç gündür hiç yemek yememiştim. Sabah çay poğaça, öğlen yemek yok akşamları ise bir simit ya da benzeri bir şeyi zorla sigara içebilmek için yemiştim. O gece bayılmama üzüntü mü yoksa açlığım mı ya da her ikisi birden mi sebep olmuştu acaba? Keskin bir kolonya kokusu eşliğinde gözlerimi usulca açtığımda dostlarım panik içinde bir o yana bir bu yana koşturuyorlar sana lanet edip duruyorlardı. Sana lanet okumalarına dayanamamıştım. O halimle bile söylenmeye mırıldanmaya çalışmıştım.
Kadın tansiyonunun çok yüksek olduğunu bunun doğum esnasında sorun yaratmasından korktuğunu anlatıyordu. O gece tansiyonum o kadar düşmüştü ki gelen doktor bile paniğe kapılmış bir “hastaneye götürsek daha iyi olur” demiş bir şeyler yutturmaya çalışmıştı. Kimsenin bebekten haberi olmadığı için yutmak istemediğim ilaçları niçin almak istemediğimi anlamamış ölmeye çalıştığımı düşünmüşlerdi.
Kırmızı giymişti kadın. Bende kırmızı giymiştim Perşembe günü. Sevinçle sana anlattığımda “güzelim sen ne giysen yakışır zaten” demiştin. Belki sözünü tutarsın diye içimde ufakta olsa bir ümit vardı. Oysa gelmeyeceğinden neredeyse emindim. Keşke gelseydin. Keşke gelmiş olsaydın. Keşke o ufacık odamızda önce deliler gibi sevişseydik doysaydık birbirimize hoş doymazdık ya. Sonrasında gideceksen bile yüzümü avuçlarının arasına alıp gidip bir daha hiç dönmemem lazım deseydin. “Yüzünde hüzün var” derdin her gözlerime baktığında. Artık öyle bir hüzün var ki gözlerimde sanırım bir daha hiç silinmeyecek. Keşke öyle hissetmesen bile paylaştıklarımız adına son yalanını söyleseydin. Onurlu bir veda şansı verebilseydin bana keşke.
Kadın nerde ve nasıl öğrenmişti acaba hamile olduğunu? İlk duyduğunda paniğe kapılmış mıydı benim gibi? Korkmuş muydu yeni bir bebeğin sorumluluğundan? Ama durmadan karnının üstünde dolaşan ellerinden anlaşılıyordu ki heyecanla bekliyordu bebeğini. Hem zaten kıyamadım dememiş miydi? Ben nasıl kıyacaktım?… Karnım henüz onunki kadar büyük olmadığı için mi daha cesurdum. Ya da sen beni sevmediğin için mi? Hala inanmak istemiyordum. Bunu kabul edemiyordum. Beni bu kadar yıkan kahreden şey yokluğun değildi. Senin tarafından beklide hiç sevilmemiş olmanın düşüncesine dayanamıyordum. Hastane gibi kokuyordu oda. Kadınlar birer birer giriyor ve çıkıyorlardı. Çipil gözlü kadın hala konuşuyordu.
Hastanede olduğun gün ne çok üzülmüştüm. Yetişemedim diye kahrolmuştum. Orası da böyle kokuyordu. Beni kapıda gördüğünde gözlerinin içi gülmüştü. O haldeyken bile “çok seksi görünüyorsun” demiş beni güldürmüştün. Acaba benimle sadece sevişmeyi mi sevmiştin?
Eczacıya parayı uzatırken ellerim titriyordu. Heyecandan bayılacak gibiydim. Yalnız olmak gerçekten kötüydü. Tuvalete kapandım ve daha önce öğrendiğim gibi testi yaptım. Hiç şüpheye yer bırakmayacak şekilde pozitifti. Ama bu defa sen dışarıda heyecanla beklemiyordun. Yalnızdım, öylece kaldım bir müddet defalarca, defalarca baktım. Günlerdir telefonumu açmamıştın. Bunu seninle paylaşmak zorundaydım telefona sarıldım fakat yine açmadın. Ne olurdu konuşsaydın benimle. Paniğe kapılma canım deseydin. Geleceğim konuşuruz deseydin. Keşke bedenen olmasa bile ruhen yanımda olduğunu hissettirseydin bana.
Kadın çocuklarını çok sevdiğinden bahsediyordu ama bu en tatlısı olacak galiba tekne kazıntısı diyordu. En küçük çocuğu 15 yaşındaymış 15 sene sonra çok tatlı olacak diyordu. Etli dudaklarının üstündeki bıyıkları terlemişti alnında boncuk boncuk ter vardı hala sakız çiğniyordu. Sıcaktı çok sıcaktı. Sevişirken terden sırılsıklam olduğumda “canım öldün güzel kadınım” deyişin hala kulaklarımdaydı. Bu kadında sevişirken terliyor muydu kim bilir?
Kapıdan genç bir çocuk girdi yemek getirmişti. Paketteki koku midemi alt üst etti. Sigara içmem lazımdı, ama burada yasaktı. Doktor yemek molası vermişti. Bu kadar hastadan sonra nasıl yemek yiyebiliyordu ki? Sigara içmem lazımdı. Tuvalette içsem olur muydu acaba?
Babalar günü için almıştım sana sigara tabakanı. Çok zor seçmiştim nede çok özenmiştim üzerine yazılacak yazının özel olması için. Gerçektende özeldi “seni hep seveceğim” evet seni hep sevecektim. Ne çok sevmiştim benim sigaralarım için ayırdığın yeri. Ne çok sevmiştim benim için sigara yakmanı. Sigaramdan nefes çekmeni. Burası güzelimin burası benim yerim deyişini ne çok sevmiştim. Sende sevmiş miydin?
“Bir şeyler içmek ister misiniz?” diyordu sekreter kız. Evet lütfen bir sigara demek geçti içimden ama çay istedim avuçlarım terliyordu. Farkında olmadan yine yumruk olmuşlardı. Tırnaklarım etime batıyordu. Kadın bir bardak meyve suyu istedi. Üşüdüğümde beni ısıtmaya çalışırdın. Acıktığımda doyurmaya bebeğinmişim gibi bakardın bana. Seninle paylaştığım çaylar geldi aklıma bir yudum sen alırdın bir yudum ben. Aynı fincanı, aynı havayı, aynı sigarayı paylaşmayı sende sevmiştin. Başkasının bardağına ağzını sürmezdin. Sigarayı ıslattığın için üzülürdün. Oysaki ben sana ait her şeyi sevmiştim. Islattığın sigaradan içmeyi, soluk aldığın havadan solumayı, yudum aldığın çaydan içmeyi bende çok ama çok sevdim.
“Sevginle boğdun beni” diyorsun. Beklide haklısın başka türlü sevmeyi bilmiyorum. Yüreğimde ne varsa yalansız, saklamadan dolu dolu döküverdim ortaya. Kadın hiç bu kadar sevmiş miydi acaba? Hiç böyle özlemiş, hiç böyle ağlamış mıydı? Beni pek umursadığını sanmıyordum. O kendisi için konuşuyor durmadan konuşuyordu. Bastığım düğme neredeydi? Keşke kapatabilseydim. Nefes alamayacak gibi olmuştum, boğuluyordum. Sende böyle mi hissetmiştin? Beni sevginle boğdun derken bunu mu kastetmiştin? Affet! Sevdiğim gibi sevildiğimi düşündüğüm içindi bütün çırpınışlarım, anlamayışım.
Tek nefeste içti kadın meyve suyunu boğulacak zannettim. Dünden beri ağlayamıyordum. O gecede bayıldıktan sonra hiç ağlayamadım, konuşamadım ve sabaha dek uyumadım. Ezan okunuyordu balkona çıktım sabahın serini yüzüme çarptığında ancak gözyaşlarım boşanmaya başladı. Duşa attım kendi mi banyoda yüzümü fayanslara kapayıp hıçkıra hıçkıra ağladım. Sahi değil mi ne zaman birlikte duşa girsek biri illaki rahatsız ederdi. O sırada geldi arkadaşıma yolladığın mesaj. Bir kez, bin kez daha öldüm. Özgürlüklerden bahsediyordun. Konuşmama özgürlüğünden söz ediyordun. Tekrar bayılmamak için büyük mücadele verdim. Karnımda bebeğin vardı. Nefes alamıyordum. Kasıklarıma korkunç bir sancı saplandı. Banyoda yere yıkıldım. Bebeğimi kaybediyorum dedim kendi kendime bu kadar şoka dayanamamıştı galiba bedenim.
Kadın hiç düşük yapmış mıydı acaba? Ya da isteyerek hiç bebeğini öldürmüş müydü? Ama buna kıyamamıştı beklide hiç birine kıyamamıştı. Peki, ben nasıl kıyacaktım. Nasıl isteyerek ondan kurtulup hiçbir şey olmamış gibi yaşayacaktım? “Üzgünüm” demiştin. En çok neye üzülüyordun acaba? Bir müddet o şekilde kıvrandıktan sonra ağrı yavaş yavaş azalmaya başladı. İki kat daha fazla makyaj yaptım o sabah fakat kapatamadı yüzümdeki hüznü, acıyı. O sabah beni görenler paniğe kapıldılar. Yüzümdeki acı o kadar belliydi ki şefkate ihtiyacı olan çocuklar gibi “ne oldu” diye sorduklarında gözyaşlarım sel gibi boşanmaya başladı. Hıçkırıklarım kesilmek bilmiyordu.
“Güçlü bir kadın rolü oyna bari” diyorsun. O kadar güçlüydüm ki, o kadar dayanmıştım ki, o kadar yıkılmıştım ki ve hala acıdan ölmemiştim. Demek ki ben çok güçlü bir kadındım. Beni en çok yaralayabileceğin yerden gururumdan vurmuştun darbeyi. Keşke yapmasaydın. Keşke yapmamış olsaydın. Evet! Çok güçlü bir kadınım ben aslında. Bugün burada bu koltukta yalnız oturup, hayatımla ilgili bir karar veriyorum. Maddi ve manevi bütün yükünü tek başıma omuzluyorum. Güçlü bir kadınım çünkü cinayet işlemeyi düşünüyorum. Bu karara ortak olmak bile istemeyecek kadar zayıf olan sendin aslında. Öyle ya sana göre daha çok benim suçumdu zaten. Kendi kendime gülümsüyordum. Kadın kesinlikle deli olduğumu düşünmeye başlamıştı galiba tuhaf tuhaf bakıyordu.
Canım çok yanar mı acaba? Bittikten sonra kaç saat yatmam gerekir? Ya ruhumda bırakacağı yara o ne kadar sürede geçer acaba? Zaman her şeyin çaresi demiştin. Bu da zamanla geçer mi? Bugünü unutur muyum bir gün? Korkuyorum biliyor musun, hem de çok korkuyorum…
Kadına sorsam mı acaba? Yok yok bu soru, kadının susacağı varsa bile susmaması demek. Gerçi az önceki gülüşümden sonra biraz daha temkinli, daha bir acıyarak bakıyor ama inan hala konuşuyor. Mahallerinde çocuğu olmayan bir kadın varmış. Bu doktoru tavsiye etmiş kaç tane çocuk sahibi olmayan kadını çocuk sahibi yaptı diye anlatıyor. Dünya’nın işi işte derdin hatırlıyor musun? Burada hiç kimsenin istemediği bir bebek. Orada bebek diye ölen insanlar. Tanrım insanları deniyor beklide. Kimsenin istemediği değil ben istiyorum onu ben anneyim, ben kadınım…
Boğulacak gibiyim midem bulanıyor, nefes alamıyorum. Menekşelerin rengi soldu sanki geldiğimden beri. Seni anlattığım bir dostum var demiştim ya hani bir öğlen yemek yemiştim. “Bizim deli kızı kandırıp kalbini çalan kim” diyen. Sevinçle bir saat boyunca senden bahsettiğim. Bugün içine doğmuşçasına beni aradı. “Nasılsın?” “Ne yapıyorsun?” dedi. İlk defa yalan söyledim. Dilim varmadı yaşadıklarımı anlatmaya. Dilim varmadı bir doktor muayenehanesinde celladı oynuyorum demeye. “İyiyim” dedim, “çok mutluyum, uçuyorum”. Telefonda numara yapmak kolay tabi. Bu kadında kimseyi kandırmış mıydı, dostlarına yalan söyledikten sonra tekrar nasıl bakmıştı yüzlerine. Ben daha önce hiç yapmamıştım. İçim burkularak bir gün bu anı ona anlatabilecek miyim acaba diye düşünmeden edemedim. Kimsenin bana acımasını istemiyordum. Beni çok severdi sende biliyorsun.Belki o kırabilmiş olsaydı gönül kalkanımı, bu gün senin yerinde o olurdu beklide çünkü ben değişmediğim sürece mutsuzluk eteğime takılıp bırakmayacaktı yakamı. Sevmeyi beceremiyordum galiba. Kararında sevmeyi yine becerememiştim. Sahi, kararında sevgi nasıl olurdu ki?
Sıra kadına geldi. Doktorla aramda kimse kalmamıştı artık. Adı Neşe’imiş kadının sekreter kız öyle seslendi, devamlı geliyor besbelli. Pek bir samimi davranıyor. Annesi onu kucağına aldığında ne hissetti? Ya da benim annem, senin annen kollarında bizi tutarlarken neler hissettiler? Annemden sonra en çok sevdiğim kadınsın derdin. Bu kadar mı yanıldın sevdiğim? Bu kadar mı şaşırdın?
Doğum günü neydi acaba kadının? Adını Neşe koyarken ne düşünmüştü annesi, babası? Hep neşe kaynağı olsun istediler belli ki. Başka zaman olsa keyifli bir kadın olabilirdi belki ama bugün değil. Doğum günümü unuttuğunda anlamalıydım beklide. Ama alışkın değilim ki dedin. Hiç kutlanmamıştı senin doğum günün öyle söylemiştin. Sana pasta alıp geldiğimde nasılda mutlu olmuştun o gün “teşekkür ederim güzelim ilk defa” demiştin. Olsun demiştim içimden benimkini unuttu ama telafi eder demiştim. Bu kadar büyük bir hediyeyi gerçekten beklemiyordum. Onun içindi beklide bu kadar yıkılışım. Kadını sandalyeden kaldırmak için sanırım vinç gerekecekti ama sonunda başardı. “Hayırlı olsun size de” diyordu. Hayırlı bir evlat olur muydu acaba? İlk sözcükleri ne olurdu konuşmaya başlayınca? Anne mi yoksa baba mı derdi? Sahi babası yoktu ki.
“Üzgünüm” demiştin en son. Sahi en çok neye üzülmüştün?
O gün şezlongda oturmuş, bana bir sigara yaktıktan sonra “evlenmeyecek miyiz” demiştin. Şaşırmıştım, senden bunu beklemiyordum. Yüreğimde deli gibi bunu istememe rağmen sana cevap veremedim. “Zaman” dedim “zaman”. Üzülmüş müydün o zamanda, sana cevap vermedim diye? Cesur yüreğimdin benim. Ne çok gururlanmış, ne çok sevmiştim seni. Sevilmek ve istenmek ne kadar da güzeldi.
Kadına nasıl evlenme teklif etmişti kocası? Ne cevap vermişti acaba? Belki de aşık olmadan evlenmişti, hiç tanımadan. Mutlu muydu acaba? Kadın gidince iyice bir sessizleşti ortalık. “Hayırlı olsun” demişti giderken. Sen üzgündün… Benim kadar üzgün müydün acaba? Tam karşımdaki duvarda asılı bir tabloda bir kulübe vardı deniz kenarında. Hayalimdir bilirsin. Keşke süzülüp o tablonun içinde olsaydım diye delice bir istek duydum. Tek başıma orada bebeğimi ve beni düşündüm. Sonsuza kadar mutlu olurdum herhalde.
Menekşelere takıldı gözüm sanki her baktığımda renkleri biraz daha soluyordu. Midem alt üst durumdaydı. Pilav yemiştim geçen gün her defasında olduğu gibi yarısı artmıştı. Ne çok severdin pilavı.
Seni son uğurlayışımda en kısa zamanda döneceğim demiştin. İki gün boyunca deliler gibi sevişmiştik. O sabah seni gördüğümde dünyalar benim olmuştu senin gözlerinde de aynı pırıltı vardı. Yok yok! Hiç sevmemiş olamazdın. Sevdim sanmış bir insanın gözleri değildi seninkiler. Boynuma dolayıp kollarını “canım güzelim” demiştin. Sonra seviştik deliler gibi saatler boyu seviştik. Gideceğin gün öğleden sonra başladı aslında suskunluğun. Sana senden hiçbir şey beklemediğimi söylerken, gerçekten beklemiyor muydum acaba? Ben ağlıyor beni de götür diye şirinlik yaptıkça kızıyordun bana, şirinlik yapma diye. “Bu sefer değil” diyordun “bu sefer götüremem.” Beklide hiçbir zaman götüremeyeceğin için öylesine susmuştun. İşlerin vardı dışarı çıktın. Dönüşünü beklemeyeceğimden korkarak yalvarmıştın. “Bekle ne olur bekle” diye. Beklemiştim seni, hem de beklide bir ömür boyu beklemiştim. Biraz daha bekleyebilirdim… Yemek pişirmiştim senin için ilk defa, şaşırmış, sevinmiş ama susmuştun. Bütün öğleden sonra susmuştun. Gitme vakti geldiğinde kollarının arasında sımsıkı tuttun beni uzun uzun kokladın. Bir daha o kokuyu hiç duymayacağını bildiğin için miydi öyle dakikalarca kollarında tutuşun beni? ” En fazla iki gün” diyordun “iki gün sonra buradayım”. İki dakika bile yokluğuna dayanamazken iki gün bir ömür gibi geliyordu bana.
Sekreter kız benim adımı söylüyordu. Kulağıma hiç bu kadar yabacı gelmemişti ismim. Korkuyordum, midem bulanıyordu. Çipil gözlü kadın, kapıdan çıkıyordu. Karnı ne kadar kocamandı. Az sonra nefessiz kalıp ölecektim herhalde artık bundan neredeyse emindim. Sen nerdeydin şu an acaba? Ne yapıyordun?
Utanarak girdim doktorun odasına orta yaşlıydı, hafif kır düşmüştü saçlarına. Senin saçlarında da beyazlar vardı ne çok yakışırdı sana. Kim olduğunu bilmek istemiyordum doktorun, benim için özel olmayacaktı. Elimi sıktı, yumuşaktı elleri, canımı yakacak mıydı? Ya da bebeğimin canını alırken ona ne kadar acı verecekti? Ama elleri yumuşaktı. Test yaptırdığımı, sonucun müspet olduğunu ama bu bebeği istemediğimi söyledim. Ne kadar da soğuk çıkmıştı sesim. Bunları gerçekten ben mi söylüyordum? İstemiyor muydum? O hiçbir şeyden haberi olmayan miniği. Hem de deliler gibi istiyordum aslında. Kaç kez cinayete alet olmuştu bu doktor? Para karşılığı kaç kez insan ömrüne son vermişti? “Hemşire hanım sizi hazırlasın bir bakalım” dedi. Sesi ne kadar da umursamazdı. Sanki az önce ona dünyanın en doğal şeyinden bahsetmiştim. Bir cinayetten bahsetmiştim ona ve o buna ortak olmaya çoktan hazırdı. O zaman fark ettim hemşiresini orta boylu kıvırcık saçlı bir kadındı. Gençti sanırım 25 bilemedin 30 koyu kahverengi kocaman gözleri vardı. Ben seni düşünüyordum. Gözlerinde hüzün var mıydı seninde? En çok neye üzülmüştün.
Evli miydi acaba hemşire? Çocuğu var mıydı? Bu suça kaç kez ortak olmuştu oda sessiz kalarak? İkimiz beraber küçük bir odaya girdik. Cinayet mahalli kocaman bir yaratık gibi ağzını açmış beni bekliyordu sanki. Hiç kadınları yatırdıkları o masalardan görmüş müydün? Hafif eğimlidir aşağı doğru, alt ucunun iki kenarında yukarı doğru yükselen demirler vardır. Demirlerin ucunda da ayaklarını koyabilmen için iki yer. Loştu oda, bir paravanı işaret etti hemşire. “Orada çamaşırınızı çıkartıp gelin” dedi. Paravanın arkasına doğru yürüdüm. Boşlukta gibiydim, ellerim titriyordu ama ağlayamıyordum. Sigara içmem lazımdı. Hatta sarhoş olmam…
İlk cinayetini işleyen katilinde elleri titremiş miydi tetiği çekerken? O da benim gibi korkmuş muydu acaba? Çamaşırımı çok zor çıkarttım. Sen beni giydirmeyi severdin. Çılgınca sevişmelerimizden sonra çamaşırımı illa sen giydirmek ister bacaklarımı göbeğimi öpe koklaya giydirirdin beni. Nerdeydin şimdi keşke burada olsaydın tüm yalanlarına, tüm korkak yanlarına rağmen burada olup elimi tutsaydın keşke. Alıp beni buradan götürseydin. Masaya doğru yürürken titreme tüm vücudumu sarmıştı. Çenelerim bile birbirine vuruyordu. Birde üşüdüğüm zaman öyle titrerdi çenem. Hemen ısıtmaya çalışırdın beni öyle zamanlarda ellerimi avuçlarına alır sarıp sarmalardın ben üşümeyeyim diye. Hayatımda ilk defa korkudan, yalnızlıktan ve çaresizlikten titriyordum. Ruhumun sevgine ihtiyacı vardı ama sen yoktun…
Kıvırcık saçlı hemşire masaya çıkmama yardım etti. Bacaklarımı yerleştirmeme de. Gözlerimdeki acıyı fark etmiş olmalıydı ki sakin ol dercesine gülümsüyordu. Doktora seslendi “hastamız hazır” diye. Ama ben hasta değildim ki anneydim. Ağlamak istiyordum, gözümden tek damla yaş düşmüyordu. Doktor içeri girdi gülümsüyordu. Sakın korkma der gibi bakıyordu. “Hemen mi başlayacaksınız” diye sordum panik içinde. Ağlamak istiyordum. Bağıra bağıra ağlamak istiyordum. “Hayır şimdi muayene edeceğim,lütfen sakin” olun dedi. Sesi teskin ediciydi.
Belden aşağıma beyaz bir çarşaf örtmüştü hemşire, tıpkı ölülerin üstüne örttükleri kefene benziyordu. Ben hiç ölü görmemiştim. Bu doktor görmüştü mutlaka. Peki ya sen görmüş müydün? Birazdan ikimize ait bir parçayı öldürecektim. Doktor gülümsüyordu. Ben ölümü düşünüyordum. “Şimdi korkmayın sadece bakacağım, serbest bırakın kendinizi” dedi. Nasıl mümkün olabilirdi ki bu, tüm vücudum kaskatı olmuş tir tir titriyordum. İçime bir alet soktu canım yandı ama sesimi çıkaramadım. Üstüme doğru eğilmişti elini içimde hissettim. Hemşire ışık tutuyor o karnımın üzerinden eliyle bastırıyordu. Muayene kısa sürdü, elini çektiğinde “evet hamilesiniz” dedi. Sanki ben bilmiyordum. Ultrason cihazına uzandı. Karanlık bir denizde kaybolmuş gibi hissettim kendimi. Ekrana hem delice bakmak istiyor; hem de bakamıyordum. Beş haftalıktı bebeğim ve öldürülmesine engel bir durumumuz yoktu… Yok muydu gerçekten? “Yanınıza kimse gelecek mi” diye sordu? Gelecek miydin? Sen nerdeydin? Canın böyle yanmış mıydı hiç? Keşke yapmasaydık deyip beni suçlu bulurken rahat mıydın? “Üzgünüm” demiştin. Sahi en çok neye üzülmüştün. “Hayır” dedim usulca. Sesimi kendim bile duymamıştım nerdeyse.
Bağırmak istiyordum, sesim çıkmıyordu. Gözlerim korkudan ve heyecandan kocaman kocaman olmuştu. Hemşire bir şırınga hazırlıyor doktor gülümsüyordu; “birazdan başlayacağım rahat olun” diyordu. İçimde kocaman bir öfke dalgası bedenime yayılıyordu. Çığlık çığlığa sana bağırıyordum aslında. “Nerdesin gel al beni bu masadan, sımsıkı sarıl” diye… Ama sen yoktun. “Üzgünüm” demiştin. Sahi en çok neye üzülmüştün?
Oysa ne çok sevinmiştin sana bebeğimiz olacak galiba dediğimde. Hayatımı yeniden planlamam lazım o zaman demiştin gülümseyerek. Heyecan ve tutkuyla beni öpüp “teşekkür ederim aşkım” demiştin. Test negatif çıktığında yıkılmıştın. Ne çok sevmiştim seni, ne çok sevmiştim beni sevmeni. Ne değişmişti ki bu süreçte “seni senin için sevdim cümlesine” ne götürmüştü seni. Oysa ben seni kendim için sevdim. Ben seni sen olduğun için sevdim. Önce insanlığını, yüreğini, merhametini sevmiştim. Sonra beni sevmeni sevdim. Ahh! ne çok sevdim ben seni.
Hayallerimizi paylaşmıştık. Ne çok sevmiştin, sevdiğim yerleri sana anlatışımı. Gözlerin benimkiler gibi parlamamış mıydı? Yemin ederim her an aklımda oralar dememiş miydin? Bu sene birlikte gitmeyecek miydik? Ah! ne çok sevmiştim seninle düş kurmayı. Ne çok beklemiştim ben seni. “Hazır mısınız?” diyordu doktor. Hemşire elinde şırınga korkma dercesine gülümsüyordu. Hazır mıydım? Bu kadarına hazır mıydım? Değildim sanırım. Ne olursa olsun, nerede olursan ol, nerede olursam olayım bana ihtiyacın olduğunda yanında olacağım dememiş miydin? Bir insan tüm bunları söyledikten sonra nasıl böyle davranabilirdi ki aklım almıyordu. Nerdeydin peki şimdi? Ne yapıyordun? Düşünüyor muydun beni? “Üzgünüm” diyordun. En çok neye üzülmüştün sahi?
“Hazır mısınız?” diyordu doktor. Midem bulanıyor, canım yanıyordu. “Hayır!” diye haykırdım ve gözlerimden yaşlar boşanmaya başladı. Titriyordum bütün vücudum titriyordu ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. İkisi de şaşkınlıkla kala kalmışlardı. İlk önce doktor toparladı kendini yanıma geldi ellerimi tuttu. “Lütfen ağlamayın istemediğiniz hiçbir şeyi yapmayacağım” dedi. Hıçkırıklar arasında “istemiyorum lütfen yapmayın” diye yalvardım. Hemşirede yanıma gelmişti ikisi de neler olduğunu anlayamamış bir haldeydi. Titremem ve hıçkırıklarım kesilmek bilmiyordu.
Neye ağlıyordum ki? Her halde en çok burada oluşuma buraya gelişime ve işlemeyi düşündüğüm cinayetin korkunçluğuna ağlıyordum. “Sakinleştirici hazırlayın bir tane” dedi doktor. “Bebeğim, bebeğim” diye söylendim. “Korkmayın ne ona ne de size zarar vermeyecek” diyerek usulca saçlarımı okşadı. İyi bir insandı galiba, gözümdeki o cellat hali gitmiş daha başka biri olmuştu sanki. Kim bilir kaç yalnız kadın geliyordu ona bu halde. Doktor saçlarımı okşayarak beni teskin etmeye çalışıyordu. Sen nerdeydin? Ne düşünüyordun acaba şu an? Birden içimi tarifsiz bir huzur kapladı. Bunu yapmayacaktım. Çünkü bunu yaparsam ömrüm boyunca kendimi affetmeyecektim. Titremem kesiliyor, kasılmalar yavaşlıyordu. Beklide günlerdir ihtiyacım olan tek şey birazcık şefkatti.
Hemşire iğneyle yanıma geldi. “Gerek yok daha iyiyim” dedim. Doktor zararı yok dese bile içimdeki sevgilime zarar vereceğini düşüneceğim hiçbir şeyi yapmak istemiyordum. Sahi nasıl onu öldürmeyi düşünebilmiştim ki ben? Artık en sevdiğim değildin. Hatırlıyor musun sana en sevdiğimsin derdim. En sevdiğim içimde taşıdığım senden bir parçaydı artık. Bu defa yalnızsın demiştin ya, aslında bu en büyük yanılgındı. Yalnız değildim ki… Bunu neden daha önce düşünememiştim? Güçlüydüm aslında, iki kere daha güçlüydüm. Onu yok saymaya kalkmaksa en büyük acizliğimdi. Plansız yaşamak en büyük hatan derdin. Bundan sonra planlarım olacaktı. En sevdiğim ve kendim için planlar yapacaktım. Kesinlikle daha iyi hissediyordum. Gözyaşlarım içimdeki acıyı ve senden kalanları akıtmış ve dinmişti. Hafif bir tebessümle doğruldum o masadan. Titremiyordum artık. “Kusura bakmayın” dedim hemşireye, anlayışlı bir ifade vardı yüzünde. Bu sefer aceleyle giyindim. Bir an önce çıkmak istiyordum o odadan. Doktor beni bekliyordu. “Lütfen oturun” dedi. Gözlerine bakamıyordum. Az önce işlemeye niyetlendiğim cinayete ortak adam gitmiş yerine babacan bir ifade ile bebeğime nasıl bakacağımı anlatan bir adam gelmişti. Yumuşaktı elleri, galiba yüreği de yumuşaktı. Hamileliğim gayet normalmiş ama kendime bakmalıymışım. “Stres, üzüntü yok” dedi. Ayda bir kontrole geleceksiniz sonuna kadar isterseniz beraberiz dedi. Gülümsüyordu. Sen neredeydin? En son kime gülümsemiştin? Beni hiç mi sevmemiştin. Şu an ilaç yazmıyorum bundan sonraki aylarda vitamin ve demir takviyesi yapacağız diyordu. Babayı hiç sormadı. Anlamıştı belli ki. İyi bir adamdı doktor. Elleri yumuşacıktı. Minnetle gülümseyerek teşekkür ettim. Ellerimi avuçlarında tuttu bir süre ve “üzülmeyin lütfen bebek için en kötüsü bu” dedi. Nasıl üzülmeyecektim ki? Yaşanan onca korkunç şeyden sonra. Sende “üzgünüm” demiştin. Sahi en çok neye üzülmüştün?
Akşam oluyordu sekreter kıza parayı uzatan ellerim titremiyordu artık. Korku ve endişemin yerini heyecan ve umut almaya başladı. Henüz küçücük olsa da seviyordum onu ve ben anneydim. Onu dünyaya getirecek ve onu bir ömür boyu çok ama çok sevecektim. Ve bugünü bir daha asla hatırlamamak üzere geçmişe gömecektim. Muayenehaneden çıktığımda hava iyiden iyiye kararmaya başlamıştı. Seninle ilk kez oturduğumuz cafenin önünden geçiyordum. Durup bir an için baktım. Bana beni daha fazla konuşturma deyip yanağıma dokunduğun gün, dün gibiydi sanki. Orada içeride oturuyorduk biz. Gülümsedim sana. Elimi tutan eline, yüzüme sevgiyle bakan gözlerine gülümsedim. Bize gülümsedim. Ellerim farkında olmadan karnımın üstüne gitti. Yüzümü bir huzur kapladı. Seninle olan hesabımı kapatmıştım sanki. “Sıcak simit” diye bağırıyordu köşedeki çocuk. Simitle kahvaltı yapmıştık en son görüşmemizde. Ne çok sevmiştim seni ben. Bir simit aldım kendime, günlerdir hiçbir şey yememiştim. Ve simit kalbimde hissettiğim yeni sevda kadar sıcaktı. Akşam oluyordu, insanlarda bir telaş bir koşturmaca, evlerine dönmeye uğraşıyorlardı. Geleceğe bak demiştin ya. Artık bakıyordum. “Keşke” dedim “keşke sevmiş olsaydın” beni.
Bebeğim seni tanıyacak mıydı? Tanısın ister miydim? Ona seni anlatabilir miydim? Yalnız değildim artık biz iki kişiydik. Yalnız olan sendin aslında. Bir an üzüldüm senin için. Yalnızlığına üzüldüm. Bizsizliğine üzüldüm. “Üzgünüm” demiştin ya sende. Sahi en çok neye üzülmüştün ki? Akşam oluyordu biz seni düşünüyorduk. Minik bir el minnetle yüreğimi tutuyordu. Neredeydin şimdi? Üstünde ne vardı? En son kimi düşünmüş, kime gülümsemiştin? Ya da en son ne için ağlamıştın? “Üzgünüm” diyordun. Sahi en çok neye üzülmüştün?
Funda Şen
Ve Son.
“Sadece Bir An…” için 27 Yorum Yapıldı
Güzel olmuş okuduğum kadarıyla çünkü henüz sonunda kadar okuyamadım.Uzun geldi valla :) Eşref saatlerimde yeniden deneyeceğim okumayı :))Eline sağlık...
siliyorum yarısını arkası yarın yapıcaz :)
Güzel bir yazı.Akıcı bir okuması var. Okurken sıkılmadım.Merak ediyorum acaba yarın ne olacak ? :)))
o zaman harika :)) hergün okuyabileceginiz kadar yayımlayacagım :)
Konu çok iyi,iç dünyası karmakarışık olmuş bir kadının hâlâ sevgisi ile yaşayıp bir yandan da gerçekleriyle yüzleşmesi çok güzel aktarılmış. Kısacık bir anda ne çok şey geçebiliyor insan aklından, tıpkı rüyalarımızdaki saniyeler bazında yaşanması mümkün olan uzun saatler gibi. Devamını bekliyorum.
Çok teşekkür ederim müşerref hnm yorumunuz bnm için çok kıymetli :) sevgiler
Harika!Harika!Harika! Eline sağlık Fundacım.Bekliyorum arkasını:)Nedense beni şu cümle daha çok etkiledi bugün için.
Kadın hiç ağlamış mıydı acaba sevdiği için?
yazının tamamını yayınladım :))
Nasıl devam edeceği konusunda bir fikrim yoktu ve büyük bir merakla okuyup sonunu getirdim ama bu arada gözlerimden süzülen damlalara da engel olamadığımı fark ettim. Bugün hâlâ doğmamış, doğmasına izin verilmeyen bebeğime yazdığım mektup bir yerlerde birkaç parçaya ayrılmış saklı dururken, keşke dedim, keşke... o masadan kalkacak kadar, titreyip kaçacak kadar, yaşamasına izin verecek kadar cesur olabilseydim. Sahi ben en çok neye üzülmüştüm...?
Harika bir anlatım, dupduru ifadeler... Yüreğine sağlık Funda.
yorumunuzda beni aglatacak ama şimdiiii :)))
Yorumumun solundaki ikon da beni güldürecek.. :)) Tipe bak yaa... :)
:)))) resminizi koyun lutfen hakkatten
harika olmuş,elinize kaleminize sağlık...kadının yaşadığı o duygu bulanıklığının ardından içine huzur gelmesini öğenmek beni bile rahatlattı gerçekten:)çok güzel:)
Sayın Şen,
Tekrar kutlarım...
Sevgiliye olan duyguların karmaşası, her canlının en doğal önceliği olan "yaşama hakkı"nın beyin, ruh ve sevgiliyle bağlantılı gel-gitleri, çok etkileyici.
Akıcı ve sonunu okumaya zorlandığınız bir kurgu oluşturulmuş...
Elinize sağlık.
-
Bundan 3o yıl önce, bir araba kazası sonucu, doğacak olan 4 ncü yavrumuzu benzer bir operasyonda kaybetmiştik...
O günden beri, sevgili eşimle -sanki yemin etmişcesine- bu konuyu hiç açmayız...
Üç erkek evlattan sonra bir kızımız olacaktı. Nasip değilmiş!...
Şimdi bize bir kız torun vermiş olan, ortanca oğlumuzun muhteşem eşi, sevgili bir kızımız var...
İyi geceler.
Saygılarımla
sayın dedegi yorumlarınız beni inanılmaz mutlu etti,cesaretlendirdi çok teşekkür ederim :)
Bayıldımmm.Soluksuz okudum.Yüreğine sağlık Fundacım.Müşerref arkadaşıma katılıyorum harika bir anlatım ve duru ifadeler..
sanem cnm cok sagol güzel insan :)
Sevgili Funda,
Hikayeyi baştan sona keyifle okudum,hiç sıkılmadım o kadar canlı bir hikayeki sonuna geldiğimde o adama çok kizgindim yanımda olsa doverdim.
Parça parça yayinlanamayacak kadar bütünüyle güzel bir çalışma.
Edebî olarak çok akıcı olan bu hikâyede kullanılan dil çok kuvvetli ve hikayeyi bizlere soluksuz okutacak kadar basdan sona taşıyor.
Yazar betimleme konusundaki ustalığıyla karakterlerin duygu ve durumlarını çok güzel resmetmiş
"sevdim sanmış bi insanın gözleri değildi seninkiler",
"annemden sonra en çok sevdiğim kadınsın derdin bu kadar mi sasirdin,bu kadar mi yanıldin ",
"dilim varmadi bir doktor muayenehanesinde celladi oynuyorum demeye" ,
"minik bir el minnetle yüreğimi tutuyordu"
tasvirlerindeki sade ve etkili üslup bir binanın kolonlari gibi hikayenin iskeletini oluşturmuş buda ilgiyi taze tutuyor.
Kısaca Elif Şafak tadinda çok profesyonel bir çalışma olmuş.
Sonsuz başarılar....sevgilerimle
Harikaa harikaaa :)) beni bu kadar yüreklendirdin bu kadar özenle okudun ve böyle güzel geri bildirim yaptın ya sana ne desem az :)))iyiki varsın :)
Bu güzel hikayeyi yazan sensin ben sadece keyifle okuyup tamamını yayinlaman konusunda seni ikna ettim o kadar :) yüreğine sağlık sende iyiki varsin :)
:)) tmm bu gece gulumseyerek uyuyacagım o kesin
Canım Funda'm emeğine sağlık ne güzel ifadeler ,ne güzel aktarım bu yazdıkların .Ama bir şey itiraf edeceğim .Keşke yarını bekleseydim okumak için çok uzunmuş.Bir de öyle akıcı yazmışsın ki yarını bekliyemedim Hepsini okudum Heyecanla,merakla bir üstteki satırı okurken acaba bir alt satırda neler yazıyor olduğunun merakı ile çabuklaştırdım okumalarımı .Yarın bir daha okumayı düşünüyorum .Sevgiler ....
Tatlım benimmm cok sagol :))güzel arkadasım
Valla ara vermeden okudum. Ama hikayenin ta başında hissettim ve bu operasyon olmaz dedim.. Çünkü neredeyse hücrelerinde bile sevgi fışkıran birisi asla yapamaz.. Gerçekler-hayaller-beklentiler sıralaşmalı dans ediyorlar sanki.. Sonra da sevgi hainine bir küfür yolladım:) Elinize, yüreğinize sağlık, pek güzel duygularınızı yazıya yansıtmışsınız..
Sevgili Ömer yorumun benim için çok kıymetliydi :) çok teşekkür ederim. Sizden bunları duymak beni cesaretlendiriyor:) cesaretlenmeli miyim?
Cesaretlendirmeye ihtiyacınız yok ki:) Çünkü bu hikayeyi yazmanız başlı başına cesaret göstergesidir..
:)) harikaaaa hata yapabilirim lütfen eleştirilerinizde acımasız olun ki bir gün sizler gibi güzel şeyler yazabileyim.