San Francisco’da kalacağımız oteli, gitmeden internetten ayırtmıştık. Hem şehir merkezine hemde sevgili Reyhan’a yakın bir mesafede bir otelde kalacaktık. Akşam saat 22.00 gibi otelimize vardık. Epeyce yorulmuştuk. Dinlenmek üzere odalarımıza çekildik ve günün ilk ışıklarıyla birlikte yapacaklarımızı planladık.
Sabah ilk işimiz, bugüne kadar internetten haberleştiğimiz sevgili Reyhan Çepik‘i ziyaret etmek olacaktı. Sabah kahvaltımızı müteakip kendisini evinde ziyaret etmek üzere yola çıktık. Reyhan bizi oturduğu sitenin otoparkında karşıladı. İnternetten konuşurken de zaten sıcacık bir insan olduğunu belli etmişti ama ne yalan söyleyeyim bu kadar içten bu kadar güzel bir karşılama beklemiyordum. Evine çıktık sohbet muhabbet ve tanışma faslından sonra 40 yıllık dostlar gibiydik. Bize nereleri gezelim, önce nereye gidelim konusunda kısa bir brief verdikten sonra gideceğimiz yerlerde işimize yarayacak kupon, kitapçık vs. ile de takviye yaptı ve akşam yemeğinde buluşmak üzere sözleştik. Reyhan’ın bize en güzel süprizlerinden biri de yakınlarda bulunan bir Türk bakkala götürmekti. Kesinlikle söylemeliyim ki yurt dışındayken en çok ama en çok kendi alışkanlıklarınızı ve ağız tadınızı özlüyorsunuz. Raflarda neler yoktu ki, bildiğiniz mahalle bakkalı. Üç ayı geçen bir zamandır burada yaşayan kızımın Ezine peynirini görünce neden çığlık attığını anlamam yaklaşık 10 gündür Amerika’da olan benim için hiç de zor olmamıştı. 🙂 Memleketinizden bu kadar uzakta bu hizmeti alıyor olmanızın bedeli ise biraz tuzlucaydı ama yapacak bir şey yok alıyorsunuz.
Daha sonra sevgili Reyhan’la vedalaşarak bize çizdiği rota üzerinde Pierre 39’u görmek üzere yola çıktık.
Pierre 39
Deniz kenarındaki rıhtımlarından en meşhur olanıymış. Mutlaka görmelisiniz, iki kattan oluşuyor. Hediyelik eşya dükkanları, lokantalar ve aynı zamanda çocuklu aileler için küçük bir lunapark bile var. Sanırım 100’ün üzerinde dükkan vardı, oldukça büyük anlayacağınız en az 4-5 saat ayırmalısınız. Pierre 39’un simgesi kocaman bir yengeç. Neden yengeç olduğuna gelince rıhtımda bolca bulunan lokantaların birinde oturup sıcak ekmek içinde servis edilen yengeç çorbasını içtiğinizde anlayacaksınız. Yemeden sakın gelmeyin, oldukça lezzetli bir deneyim olduğunu söylemeliyim. Bu arada aracınızla gidiyorsanız yakınlarda pek çok otopark var ama saatli olan bu otoparklar oldukça pahalı 3-4 saatlik otopark ücreti olarak 39 dolar ödedik.
Pierre 39’un hemen girişinde bulunan Aquarium Of The Bay Okyanusun bin bir rengini içinde bulunduran müthiş keyifli ve eğlenceli bir mekan, daha önce böyle büyük çaplı bir akvaryumu gezmemişseniz mutlaka gezmenizi öneririm. Girişi 16 dolar civarında, indirim kuponu kullanırsanız 3-4 dolar indirimde alabiliyorsunuz. Tehlikeli diye bilinen Vatoz balıklarını sevmek serbest ve elbette ki ben de bunu denedim.
Pierre 39’da sizi şaşırtacak bir diğer manzara ise rıhtımda bulunan sallar üzerinde güneşlenen fokları olacaktır. Şahsen ben onları görünce hafifçe bir çığlık attım. Aklıma hüzünle Foça geldi. Hepiniz bilirsiniz bu güzelim yurdum toprağının eski zamanlardaki adı Fokai ve simgesi sevimli fok balıkları olmasına rağmen Foça’da bir tane bile fok görebilmek için epeyce uğraşmanız gerekir. San Francisco’lu foklar oldukça şanslıydı. Okyanusun bu sevimli sakinleri rahatça güneşlenebilsinler diye yapılmış tahta salların üzerinde ziyaretçiler için muhteşem bir manzara oluşturuyorlardı.
Alcatraz
Pierre 39’un hemen karşısında yer alan tarihin en meşhur hapishanelerinden biri olan Alcatraz ise mutlaka görülmesi gereken yerlerde birisi. San Francisco Körfezi’nin ortasında bulunan bu ada 1933 – 1963 yılları arasında kayalık yapısı, dalgalı-soğuk ve köpek balıkları ile dolu denizi ile mahkumların kaçışının imkansız olması nedeniyle hapishane görevini üstlenmiş. Hapishane olarak kullanıldığı zamanlarda Al Capone “Machine Gun”, Kelly ve Robert, “The Birdman” Stroud gibi zamanın azılı mahkumlarını misafir etmiş. Şimdilerde Golden Gate dinlence bölgesine ait bu eski hapishane müze amaçlı kullanılıyor, ayrıca adadan sahile yüzme yarışları yapılıyormuş. O buz gibi suda nasıl yüzülebiliyor çok anlayamadım ama. 🙂 Yaz döneminde San Francisco’daysanız Alcatraz’a gidiş biletinizi mutlaka bir kaç gün önceden almalısınız. Yoksa bizim gibi Alcatraz’a sadece uzaktan bakarsınız. San Francisco’da kalış süremiz 2 gündü ve maalesef bilet bulamadık. Orada olacağınız tarihler belli ise biletinizi gitmeden mutlaka internetten almanızı tavsiye ederim.
Pierre 39 gezimizden sonra Golden Gate Park’ı görmek üzere San Francisco sokaklarında yol almaya başladık. Benim yaşımdakiler iyi hatırlar, zamanın meşhur bir dizisinin de adı “San Francisco Sokakları” idi. Bir polisiye olan dizide San Francisco’nun o inişli çıkışlı sokaklarında müthiş kovalama sahneleri yaşanır, araba o yokuşlardan inip çıkarken adeta uçardı. Arabamızla yol alırken eşime “hadiiiiii San Francisco sokaklarında yapalım” dediysem de neredeyse her sokağın başında bulunan kocaman stop yazıları ve onun sağ duyusu sayesinde pek başarılı olamadım. O da bana uysa sanırım saniyesinde peşimize bir polis arabası takılır ve işte o zaman tam San Francisco sokaklarından bir sahneyi yaşardık. 🙂
Golden Gate Park
1871 yılında Haight Street ve Okyanus arasında kalan alana kurulan bu parkın mimarı o zaman 24 yasında olan William Hammond Hall’mış. San Francisco’nun en büyük parkı olan Golden Park’ı mutlaka görün. İçerisinde yararlanabileceğiniz spor tesisleri, müzeler, kültürel binalar, heykeller, göller var ve harika bir doğa manzarasına sahip. Amerika’nın kedileri olan sincapları burada da bolca göreceksiniz. O kadar arsızlar ki hele bir şeyler yiyorsanız neredeyse elinizdeki pakete uzanıp beraber yemek istiyorlar.
Akşam olmak üzereydi ve bizim bu gece için sevgili Reyhan ve arkadaşı Oğuz’la bir randevumuz vardı. Bizi akşam için damak tadımıza uygun güzel bir Meksika restoranına götürdüler. Muhteşem bir göl manzarası olan restoranda nargile bile vardı. Bu arada söylemeliyim ki Babaganuş Amerika’da oldukça meşhur bir lezzetimiz. Bol sohbet ve kahkaha dolu geçen gecemizden sonra hayatımda her zaman yeri olacak çok tatlı iki dost edinmiştim. Memleketimizden binlerce kilometre uzakta başlayan bu dostluğumuz bugünde aynı sıcaklığı ile devam ediyor.
Ertesi sabah erkenden yeniden yollara düştük. Planımızda kentin hippi ve eşcinsel semti diye tabir edilen Castro, Haight-Ashbury’u ziyaret akabinde meşhur Golden Gate köprüsü, San Francisco’nun ünlü meydanı Union Square, Cable Car’la atılacak şehir turu ve Chinatown vardı.
“Savaşma Seviş”
Vietnam Savaşı’ndan dönenler kentin hippi semti Haight-Ashbury’de motosikletli gruplar kuruyorlar. 1967’de “Aşk Yazı”nı başlatan grup, meşhur “Psychedelic Müzik” akımına da öncü oluyor. Scott McKenzie’nin söylediği şarkı “San Francisco Saçlarına Çiçek Takmayı Unutma,” meşhur slogan “Savaşma Seviş” de o günlerden kalma. ABD’nin eşcinsel hakları konusundaki mücadelesiyle tanınan ilk politikacısı Harvey Milk de 1973’te bu bölgeye taşınınca, önemli bir merkez oluyor Castro ve 20 bin çift buraya taşınıyor. Ünlü oyuncu Sean Penn’e Oscar ödülü getiren 2008 yapımı “Milk” filminde o döneme ait pek çok ayrıntıyı bulabilirsiniz, izlemediyseniz mutlaka izleyin. Çiçek çocukları ziyaretimizden sonra Golden Gate Köprüsüne doğru yola çıktık.
Golden Gate Bridge
San Francisco ve Bay Area arasında bağlantıyı sağlayan 5 köprüden en meşhur olanı Golden Gate köprüsüdür. Yoğun sis ve şiddetli okyanus rüzgarları nedeniyle yapımına imkansız gözüyle bakılırken en sonunda inşa edilmiş ve şehrin simgesi haline gelmiş. Köprüden araçla geçiş ücretli. Sabah 9:00 ile aksam 17:00 saatleri arasında ise yayalar ücretsiz faydalanabiliyor.Yapımı dört yıl sürmüş ve 35 milyon dolara mal olmuş, tam bir mühendislik harikası diye tabir ediliyor. Doğrusunu isterseniz bizim Boğaz Köprümüz ışıklandırıldıktan sonra hiç de Golden Gate’den aşağı kalır değil. Hatta daha güzel bile diyebiliriz. Tek eksiğimiz satmayı beceremiyor oluşumuz. Golden Gate’in her iki yakasında da köprüyü yakından görebileceğiniz “view point area” lar var. Buralarda aracınızı park edip dilerseniz köprüden yürüyerek geçebilir, bol bol fotoğraf çekebilir yada burada bulunan hediyelik eşya dükkanlarından alış veriş yapabilirsiniz. Adamlar bu konuda çok iyi, çok fazla turistik olmasa bile bir şeyin birazcık turizm değeri varsa hemen etrafını çevirip view point area tabelasını koyuyorlar 🙂 Sislerin arasından görünen San Francisco ve Golden Gate manzarası müthişti.
Golden Gate ziyaretimizi de tamamladıktan sonra ünlü mağazaları ve mimarisi ile meşhur Union Square’e doğru yola çıktık. Oldukça güzel bir meydan ve etrafında Victoria’s Secret‘ten tutunda bütün ünlü markaların devasa mağazaları var. Fiyatlar kimi yerde pahalı kimi yerde ucuz mağazalardaki clearance reyonlarını ziyaret etmeyi unutmayın. Oldukça indirimli ürünler bulabiliyorsunuz. Hanımlar burada ki Victoria’s Secret’te kendinizden geçebilirsiniz benden söylemesi. 🙂
Şehri daha iyi tanımak için güzel ve nostaljik bir fırsat olan Cable Car’a (tramvay) bu meydandan binebilirsiniz. En hareketli ve işlek cadde Market St.’den Fisherman’s Wharf’a uzanan eşsiz bir keyif turu. Birazcık sıra oluyor ama mutlaka binin derim ben.
Artık akşam oluyordu bir yerlerde bir şeyler yedikten sonra Chinatown’a doğru yola çıktık.
Chinatown
Meydana yürüyüş mesafesinde olan bu merkez gece ışıkları altında cidden çok keyifli ve eğlenceli görünüyordu. Bush Street’teki Chinatown Gate giriş kapısı buranın simgesi haline gelmiş. Chinatown’daki Ching Chung Temple ve St. Mary’s Church burada bulunan tarihi ve ünlü kiliseler. Çin mahallesinin en canlı noktaları Grant ve Stockton sokakları, burada hediyelik eşya olarak birçok alternatif var ve Çin’den sonra ikinci Çin gibi adeta. Amerika’da çoğu mamul Çin malı, aslına bakarsanız artık dünyada pek çok şey Çin malı 🙂 Sizde benim gibi her gittiğiniz yerden magnet alıp koleksiyon yapıyorsanız San Francisco’da Çin mahallesinden başka bir yerden magnet almayın. Şahsen ben aldım ve Chinatown’u gördükten sonra çok pişman oldum. Benim 5-6 dolara aldığım magnetler burda 1-2 dolardı. Oldukça güzel mağazalar var ve gece ışıkları altında Chinatown’un ambiyansı muhteşemdi.
Artık yorgunluktan bayılmak üzere olan bizler otelimize doğru yola çıktık. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte San Francisco’dan Utah’a doğru Nevada Çölünü baştan sona geçeceğimiz bir yolculuk bizi bekliyordu.