22 Haziran 2010, yani Sevgili Buse’nin şehit olduğu gün göz yaşları içinde yazmıştım aşağıdaki yazıyı. O bir vatan sevdalısıydı, Atatürk ilkeleriyle yetişmiş pırıl pırıl bir gençti. O artık yok. Her gün Buse gibi bu ülkenin pırıl pırıl gençlerinin şehit haberleriyle uyanıyoruz. Her gün bu ülke milli değerlerine sahip geçlerini birer birer kaybediyor. Siyasilerin bıçak kemiğe dayandı söylemleri artık inandırıcılıktan uzak ve anlamsız geliyor bana.
Bu bir oyun ve bu oyunda hepimiz küçük birer piyonuz. Bu oyuna kurban edilen bu gençlerin haklarını kim nasıl ödeyecek ? İnsan olmak bu değil diyorum hep kendi kendime. Sonra öylece kalıveriyorum…
BUSE SARIYAĞ’ ın Ardından
Babasının peşinden tüm Türkiye’yi karış karış gezdi o yavrucak (Buse Sarıyağ). Söz söyleme şansı yoktu çünkü kaderdi. Onurlu fakat kıt kanaat bir yaşam sürdü. İstediği ayakkabının alınması için aybaşlarını bekledi hep. Yeni genç kız olmanın heyecanıyla, sevdiği bir çocuk vardı belki. Belki çok kısa bir zamandır İstanbul’daydı. Büyük şehir yüzü görmüşlerdi nihayet. Yıllarca okul değiştirerek okudu. Arkadaşlarını, sevdiklerini, hayatını değiştirdi her defasında. Her defasında yeniden başladı dostluklar ve her defasında yeniden kurgulandı hayatı. Memleketi yoktu çünkü o Türkiyeliydi. Güzel vatanının her karışını görmüştü nerdeyse. Belki Konya’da doğmuş, çocukluğunu Adana’da geçirmiş ve gençlik yıllarını da doğunun kimsenin gitmek istemeyeceği yerlerinde geçirmişti. Olsun dedi her defasında, Babam asker benim.
Kimseyi bağlasalar durmayacak yerlerde yaşadı yıllarca. Ohh demişti nihayet büyük şehirde okuyacaktı artık. Doktor, mühendis beklide öğretmen olacaktı. Hayalleri vardı umutları. Annesi kıt kanaat aldıkları maaşla çeyiz hazırlıyordu. Gelin olacaktı kızı, torun sevecekti. Kanlı hesaplaşmaları bilmezdi. Vatan sevgisini kitaplardan değil yaşayarak öğrenmişti. Babacığı sebepsiz gittiğinde peşinden endişelenmekten başka yapabileceği bir şeyde yoktu.
17 yaşında kısacak çileli hayatı bitti bebeğimin. BUGÜN BENİM KIZIM ÖLDÜ!…
Işıklar içinde uyu meleğim,
Asker Çocuğu olmak !…
Asker çocuğu olmak; Memleketinin olmaması demektir.
(Nüfus cüzdanında yazar, kütük orda demekle yetinirsiniz)
Doğum yerinizin sizin için hiçbir şey ifade etmemesidir.
(Tesadüfen o şehirden geçersiniz anneniz size “Bak oğlum-kızım sen
şu hastanede doğdun” der)
Ailenizdeki tüm bireylerin doğum yerinin farklı olması demektir.
Ailedeki herkesin asker gibi yaşaması demektir. (Zira sizin yapacağınız bir hata “X şunu yapmış” şeklinde değil “Y Albayın oğlu-kızı şunu yapmış” şeklinde konuşulacaktır)
Her gittiğiniz şehirde bir önceki şehirle anılmanızdır. (İstanbul’dayken Marmarisli’li çocuk, Marmaris’deyken Ankara’li çocuk v.b.)
Okul değiştirme rekorları kırmak demektir. (Üniversiteye giden 12 yıllık eğitim sürecinde 8 ayrı okulda okumak gibi)
Tayin olunan şehirde yeni dostluklar,aşklar kazanıp sonra onları kayıtsız şartsız terk etmek ve gittiğiniz yerde bunları sıfırdan yapabilmek için yırtınmak demektir. (ki muhtemelen bunu başarıp “oh ne güzel ortamımı kurdum”dediğinizde, yeni bir tayin emri babanızın eline ulaşmıştır)
Okulun ilk günlerinden nefret etmek demektir. (Herkes birbirini tanımaktadır sizse benim gibi yeni bir var mı diye bakınıp ilk irtibatı onla kurmaya çabalarsınız. Muhtemelen isminiz sınıf listesine yazılmamıştır. En alta kalemle eklersiniz. Numaranızı da bilmiyorsunuzdur. İlk bir hafta böyle misafir sanatçı gibi okula gidip gelirsiniz…)
Babanız emekli olana kadar evinizin size ait olmaması, oturacağınız evi seçememeniz, poster yapıştırırken bile “Demirbaşa zarar vermeyelim” kaygısı taşımak demektir.
Vatan sevgisini kitaplardan okuyarak değil, bizzat yaşayarak
öğrenmektir.
Askeri Operasyonlardan, görevlerden babanızın sağ dönüp dönmeyeceğini bilmeyerek uykusuz geceler geçirmek demektir.
Tüm bunlara rağmen dışarıdan bakan gözler
Sizin kamplarda nasıl eğlendiğinizi
Ordu evlerinde nasıl ucuza kola içtiğinizi
Lojmanların devlete yük olduğunu
Askeri araçlardan bedava istifade ettiğinizi
Babanız maaşının ne kadar yüksek olduğunu
Askerlik zamanımız geldiğinde babamızın size torpil yapacağını konuşurlar…
Binlerce kez açıklamış olmanıza rağmen…
Her şeye rağmen bizim tek yaşadığımız babamızın mesleğiyle gurur duymak ve mesai aracı lojmana girdiğinde, tek tip elbiseli insanlar arasından babamızı bulmaktı.
“BUGÜN BENİM KIZIM ÖLDÜ!…” için 8 Yorum Yapıldı
Canım Funda'm güzel yüreğine sağlık olsun .Bir ırpıda satır dahi atlamadan okudum yazını.Ne kadar gerçekleri sermişsin önümüze.Hani derler ya içi beni dışı seni yakar diye davulun sesi uzaktan hoş geliyor bazılarına canım .sevgilerimle hep mutluluklar yanında olsun.
Ah be canım aynen öyle :/
Sevgili Buse'yi hatırlattıgın için sagol Funda... Tam da şehit haberleri ile uyandığımız bir günde gözlerim doldu...
Ah be cevdet her şehit haberinde Buse'yi hatırlıyorum. :/ Hiç tanımadığım bu melek beni her defasında ağlatıyor :/
Hatırlayan,hatırlatan,unutmayan yüreğine sağlık....
Gözlerim dolu dolu okudum,terörün soldurduğu pırıl pırıl bir genç , ışıklar içinde yatsın....
O şehitlerin kemikleri sızlıyor bugün maalesef. yüreğinize sağlık Funda hanım
Bu kadar içten yazılmış bir yazıya az rastladım. Mekanı cennet olsun. yüreğinize sağlık Funda
Yüreginize saglık Funda :/