Macera Dolu Amerikaaa!!!… Part:I San Francisco’ya Rüya Gibi Bir Yolculuk…

Pasifik Okyanusunun kıyısından San Francisco’ya kadar devam edecek olan rüya gibi yolculuğumuz otelimizde yaptığımız güzel bir kahvaltı sonrasında başladı. Los Angeles’ın muhteşem sahillerini geride bırakarak yukarı doğru çıkmaya başladık. 101 kara yolunu takip ederek yapacağınız bu seyahat sizi temin ederim ki Amerika’da yapacağınız en güzel yolculuklardan biri olacaktır.

Muhteşem Pasifik okyanusu kıyısınca dilimizde yol türküleri yol almaya başladık. Ne tarafa bakacağınızı şaşırıyorsunuz. Haritada kısa bir yol gibi gözükse de yolculuğumuz yaklaşık 8 saat sürecekti. Tabi yol boyunca “ay burada da duralım, ay burası harikaymış” diye durmadan çığlık atan bir ekiple bu yolculuk biraz daha uzun sürecekti sanırım ve öyle de oldu. Öğlen saatlerine doğru muhteşem bir plajda mola verdik. Cidden zaman ve mekan kavramınız kayboluyor benden söylemesi.

İnternetin hayatıma kattığı güzelliklerden biri olan San Francisco’da yaşayan sevgili Reyhan bize yukarı doğru çıktıkça okyanusun inanılmaz soğuyacağını ve suya girmemizin pek mümkün olmayacağını söylemiş olmasına rağmen biz yinede Pasifigin karşı konulmaz cazibesine yenilip mayolarımızı giydiğimiz gibi kendimizi sulara bıraktık. Fakat Reyhan son derece haklıymış. Dışarıda ki neredeyse 40 dereceye varan sıcağa rağmen Pasifiğin suları insanın tüm vücudunu uyuşturacak kadar soğuktu.  Böyle soğuk bir suya bir kez de Kaz Dağları’nın içerisindeki milli parkta Hasan Boğuldu’da girmiştim. Soğuk denizi seven bana bile çığlık attıracak kadar soğuk bir su. O yüzden L.A de okyanusa girdiniz girdiniz sonrasında girebilmek cidden cesaret istiyor.

Kısa okyanus molamızın akabinde tekrar yola koyulduk. Vakit akşam üstüne gelmişti ve San Luis Obispo’ya varmıştık. San Luis Obispo görebileceğiniz en güzel yerlerden biri büyülü bir alemde gibi hissettirecek size. Yemek molamızı kesinlikle burada vermeliydik. Kasabaya girmemizle birlikte hayran hayran bir sağa bir sola baktığımızdan olsa gerek bir tane stop yazısında durmayarak geçtim. Hatırlarsınız Yellow Stone yazımda “aman etrafta polis yok nasılsa birşey olmaz diye sakın kural ihlali yapmayın” demiştim.Neden yapmamanız gerektiğini şimdi daha net anlayacaksınız. Benim stop yazısında durmayarak geçmemi müteakip arkamdaki araba kornasına basmıştı ama çok da oralı olmadım. Şehrin içerisinde hem yemek yiyebileceğimiz bir yer arıyor hemde bu güzel yerleşim yerini geziyorduk. Bazı yerlerde duraklıyor hayran hayran etrafımızı seyrediyorduk ki o sırada fark ettim peşimizdeki arabayı. Pikap tarzı bir araba belli bir mesafeden beni takip ediyordu. Şaşkınlıkla, arabadakilere takip edildiğimizi söylediğimde bir gülüşme oldu. Öyle ya bizi kim niye takip etsindi. Hatta inanmadılar, bir müddet daha bu defa arkamdaki arabayı dikiz aynasından izleyerek ve tedirgin bir halde araç kullandım. Evet kesinlikle bizi takip ediyordu bu araba. Yabancı bir ülkede takip edildiğiniz fark ettiyseniz korkuyorsunuz. 🙂 Bende aracımızı şehir merkezine doğru sürmeye başladım. Tam şehir merkezine ulaşmıştım ki bu defa arkamdaki polis otosunu fark ettim. Işıklarını yakmış sağa çekmemi istiyordu.  Hemen dediğini yaptık tabi. “Hay Allah, yine ne oldu?” diye söylenerek polisin gelmesini bekledik. Cama yanaşan polis önce iyi günler dileyerek sarhoş olarak araba kullandığımıza dair ihbar aldığını söyledi. Peşimize takılıp bizi tüm şehir içinde takip eden sorumlu vatandaş bizi polise ihbar etmişti. Benden söylemesi bu Amerikalılar çok ispiyoncu bir millet  🙂

Sarhoş değil turist olduğumuzu söyleyerek yemek yemek için bir yer aradığımızı söyledik. Arabanın içini gören polis zaten sarhoş olmadığımızı anladığı için gülmeye başladı. Nereli olduğumuzu sordu? Bizde Türk olduğumuzu ve bize yemek için bir yer önerip öneremeyeceğini sorduk.  Bu arada stop yazısında durmadan geçişimizi de unutturmaya çalışıyoruz tabiki.:)

Bu arada kesinlikle söylemeliyim ki Amerika’da karşılaştığım bütün polislerin son derece kibar ve yardım severdi. Eğer gerçekten suç işlememişseniz sizin için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Bu poliste Türk olduğumuzu duyunca “müslüman mısınız?” diye sordu. Evet müslümanız cevabımızdan sonra “beni takip edin sizi benim de çok sevdiğim bir yere götüreceğim” dedi. San Luis Obispo’nun orta yerinde polis eskortunda lokantaya gittik. 🙂

Amerikada yediğim en güzel yemek

Petra Mediterranean  bu mütevazi Ürdün lokantası muhteşem bir yerdi. Polis sadece bizi oraya götürmekle kalmamış içeri gelerek dostları olduğu her halinden belli olan lokanta sahiplerine bizim misafirleri olduğumuzu söyleyerek bizi emanet etmiş ve iyi günler dileyerek öyle ayrılmıştı yanımızdan. Amerikan polisleriyle ilgili anlatılan tüm o kötü hikayelerden sonra böyle polislerle karşılaşmak ya bizim şansımızdı ya da anlatılanlar oldukça abartılı şeylerdi.

Lokanta sahipleri Türk olduğumuzu öğrenince cidden özel ilgi gösterdiler. Masa bir anda bildiğimiz geleneksel yiyeceklerimizle donatılmıştı. Humus, pide, patlıcan salatası hatta döner bile vardı. Baş aşçısı Osmanlı mutfağının neredeyse bütün Ortadoğu’da yaygın olduğunu söyleyerek bize bir jestte yaptı. Hesap ödeme esnasında da oldukça güzel bir indirim yaptılar. Biz de yanımızda hediye olarak getirdiğimiz lokumlardan onlara hediye ettik. Çok şaşırıp sevindiler ve gülüşmeler arasında bizi arabamıza kadar uğurlayıp yolcu ettiler. Ülkemizden bu kadar uzakta karşılaştığımız bu muamele bizler için gerçekten çok ama çok özeldi. Yolunuz  San Luis Obispo’ya düşerse bu harika insanların lokantasını mutlaka ziyaret etmelisiniz.

Akşam olmak üzereydi ve bizi country müzikler eşliğinde Pasifiğin harika gece manzarasıyla  San Francisco doğru uzanan bir yolculuk bekliyordu.

İlk yorum sizden

E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır. (*) Doldurmak zorunludur.