Macera Dolu Amerikaaa!!!… Part:I Grand Kanyon Yollarında

    Grand Kanyon yolu cidden bir düş gibi. Göz alabildiğine uzanan bakir araziler ve inanılmaz renkteki dağlar neredeyse bir çınar boyundaki kaktüslerle bambaşka bir iklime doğru yol alıyorsunuz. Doğa beni her zaman büyülemiştir. Hele ki böyle bir doğa ve böyle bir yolculuk benim için binlerce şehir gezisinden daha muhteşemdi. Bizlere tamamen yabancı bir iklimdeydik. Yolumuz üzerinde geçtiğimiz baraj inşaatını bile öylesine güzel sunulup pazarlamışlar ki turizm konusunda Amerikalılarla boy ölçüşemeyeceğimizi anladım. En ufacık şeyi bile mutlaka ve mutlaka turistik amaçlı kullanılır hale getiriyorlar. Grand Kanyona yaklaşmaya başladıkça çölün ortasında uzaklarda görünen evler, yol kenarındaki posta kutularıyla  yıllardır izlediğimiz Amerikan filmlerinin tamda ortasında gibiydik aslında.

Ve Amerika’da içtiğim en güzel kahve

    Issız çölün ortasında bu yeri bulduğumuzda gözlerimize inanamadık. Arabamızı park edip hem tuvalet hem de bir fincan kahve buluruz ümidiyle içeri girdik ki bir de ne görelim. Kesinlikle bir kovboy filminin içindeydik. Kasanın arkasında ki duvarda kocaman bir av tüfeği asılıydı ve kasada ekoseli gömleği, kovboy çizmeleri, kot pantolonuyla bir Calamity Jane duruyordu. Az sonra yönetmen motor diyecek ve çekim başlayacaktı sanki. İçerisi  son derece temizdi, sıcak kahve ve yiyecek bir şeyler de vardı. Tuvaletlerde her zamanki gibi  pırl pırıl. Amerika’da pislik ve yokluk görmedim desem yeridir. Yoklukları bile bizim yokluğumuza pek benzemiyor sanırım, o yüzdende bize yoklukmuş gibi gelmiyor.

    Kahvelerimizi alıp verandaya çıktık. Keyifle kahvelerimizi yudumlarken vahşi batıda olduğumuzu bir kez daha hissettik. Kendinizi son derece özgür ve yenilmez hissediyorsunuz. Şahsen ben bir ata binip dörtnala dağlara doğru gittiğimi  hayal ettim. 🙂

    Bu dağ başında bile insana verilen değeri ise aşağıdaki fotoğrafdan daha iyi hiç bir şey izah edemez sanırım. Muhtemelen yağmur suyu aksın diye açılmış ufacık bir kanalın üstüne ayağın içine girip burkulmasın diye geçme yeri yapmışlar. Hepimiz hayretle bunu inceledik.

     Kahve molasından sonra tekrar yola koyulduk. Nihayet Grand Kanyon’un girişine ulaşmıştık. Plansız hareketimizin neticesini Grand Konyon’un kapısına kadar gidip içeri giremeden döndük. Oraya ancak öğleden sonra varabilmiştik ve bütün turlar başlamıştı. :/ Hem zaten sabahın erken saatlerinde orada olmadıktan sonra çok da anlamı olmayacaktı. Biz hata yaptık siz yapmayın. Las Vegas’dan tur satın alıp turla birlikte gitmek en güzeli olur. Grand Kanyon öyle yol üstünden geçerken girip görebileceğiniz bir yer değil. Daha Los Angeles’a kadar yolumuz vardı, fazla vakit kaybetmeden tekrar yola düştük.

    Dönüş yolunda hem ufuk çizgisine doğru uzanan kilometrelerce dümdüz asfalt hem de yolda kimse olmayışından galiba hız limitini filan unuttuk.

    Biz tam böyle neşe içinde yol alırken karşıdan gelen pikap tarzı arabayı da maalesefki fark etmedik. Tam yanımızdan geçerken polis olduğunu fark etmemizle birlikte frene bastık ama olan olmuştu bir kere. Tıpkı filmlerde ki gibi bizi geçmesini müteakip  (polis olduğunu anlayınca aynadan bakıyoruz tabii ki) kenarları toprak olan yoldan tozu dumana katarak tam bir U dönüşü yapıp, tepe ışıklarını yakıp yaklaşmaya başladı. Aman diyeyim, Amerika’da Türkiye’deki gibi polis sizi durdurunca arabadan inip “abi hayırdır bir durum mu var?” filan demeye kalkmayın. Biz yapmadık tabiiki, usluca sağa çekip gelmesini bekledik 😀 Kovboy filmlerinden fırlayıp gelmiş, beyaz saçlı, kırmızı suratlı ve kovboy şapkalı bir şerif cama yanaştı. Hızlı gidiyordunuz, burada hız limiti 60 mile dedi. Direksiyondaki sevgili eşim GPS cihazını göstererek ama orda 60 mile yazıyordu diye kendisini savunmaya çalışsa da aslında şerif dahil herkes olayın farkındaydı. Gülüşmeye başladık. Bize nereli olduğumuzu sordu Türk’üz dedik. Arizona’da çölün ortasında bir şerif İstanbul’u biliyor 🙂 Sohbet ilerledi, “İstanbul çok güzel bir şehir, lütfen daha dikkatli olun ve GPS’e değil arabanın göstergesine bakın bundan sonra” diyerek bize iyi yolculuklar diledi. Arabamızın yanından uzaklaşırken “lütfen ama lütfen ben şerifle fotoğraf çektirmek istiyorum” çığlıklarım arabadaki geri kalan yolcular tarafından hafif sinkaflı cümlelerle geçiştirildi. Ceza yemediğimiz için çok şanslıydık. Hız limitlerine daha çok uyarak Los Angelas’a doğru yola koyulduk.

 

Macera Dolu Amerikaaa!!!… Part:I Grand Kanyon Yollarında” için 5 Yorum Yapıldı

  1. Vişnap

    Fundam bayıldım yazının akışına aldı beni ta başından sonuna kadar hiç sıkmadan bir çırpıda okuyuverdim çok güzel anlatmışsın bir tanem .

    Cevapla
  2. Melih

    Şerif ile fotografını çekemediğimize üzlüyoruz ama amca fikrinden caymadan nasıl uzaklaştığımızı da sanırım hatırlıyorsun. Çok güzel olmuş, hele hele çöl kahvesi resmi benim için süper. Ty cnm.

    Cevapla
  3. vedat balkan

    Funda hanım bu güzel maceranızı bizimle paylaştığınız için teşekkürler.

    Cevapla

Vişnap için bir cevap yazın İptal

E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır. (*) Doldurmak zorunludur.