Hayatıma Hoşgeldin Bebeğim…

İlk kez anne olmama 22 saat 45 dakika kaldı. 20 sene önce bugün karın diz boyunu gectigi soguk bir Oltu gününde karnım burnumda heyecan içinde bekliyordum . 9 ay 10 gün geçmiş üstüne 10 gün daha geçmişti neredeyse. Erzurum Oltu arasındaki 2 saatlik yol kar nedeniyle kapalıydı. Belediyenin kenara topladığı karlar neredeyse 2-3 insan boyu olmuştu. 1991 yılı Erzurum-Oltu anne olmama çok az kalmıştı.

Daha önce kaybettiğim iki bebeğim göz önüne alınırsa bu çok kıymetli bir bebekti ve çok heyecanlı bir bekleyiş süreci geçirmiştik Önceki gün doktorumla yaptığımız görüşme neticesinde artık kendi kendine doğmayacağına karar vermiştik. Bu akşam saat 18.00 da hastaneye gidecek ve artık doğumu başlatacaktık. Sevgili annem kar kış dememiş günler öncesinden gelmişti. Dolayısı ile tüm hazırlıklar tamamdı. Aylardır ultrason ekranlarından izlediğim bebeğimi kucağıma alacaktım artık.

O gün her gün gibiydi aslında yalnız benim mideme birisi bir avuç dolusu kelebeği bırakıp gitmişti sanki. Yerimde duramıyor, korkuyor fakat bunu etrafıma da belli edemiyordum. Herkes çok heyecanlıydı. Sabahtan evle ilgili hazırlıklar yapılmış ve tek eğlencemiz olan evimizin yan tarafındaki gazinoya geçilmişti. Benimle birlikte tüm bir lojman ahalisi de Dilara’yı bekliyordu. Lojmanlar bölgesinin en genç, en zıpır ve en şirin geliniydim. Dolayısıyla bu küçücük yerde memleketlerinden kilometrelerce uzakta olan bizler kocaman bir aile gibiydik aslında. Alay komutanımızın arabası kapının önünde hazır bekliyordu valizim arkasına yüklenmişti. Evlisi bekarı herkes gazinodaydı şakalaşıyor, gülüşüyorduk. Akşama kadar okey oynadım. Okey masasında doğum yapacağıma dair rivayetler dolaşıyordu ortalıkta. Tam 33 kilo almıştım ve oturup kalkarken yardım gerekiyordu artık Saat 17.45 de arabalara bindik. Şaka değil 8-10 araba konvoy halinde yağan tipiye aldırmadan hastanenin yolunu tuttuk. O gece tek doğum benimkiydi sanki. Doktorumun şaşkınlıktan ağzı bir karış açık kaldı. Beni son kontroller için odaya aldığında dışarıda yaklaşık 30 kişilik bir kalabalık bekliyordu. Doğumhanenin dış salonuna sandalyeler getirilmişti.

Kontrollerini tamamlayan doktorum baştan beri söylediği şeyi yineleyip sezaryene almak istedi. Fakat ben her zamanki inatçı tavrımla bebeğimin doğduğunu görmek istediğimi ve suni sancı vermesini istedim. (Büyük Hata) İstemeyerek de olsa isteğimi yerine getirdi. Suni sancı verilmişti. Artık heyecanım son noktasındaydı. İlk yarım saat hiçbir şey olmadı. Kalktım dışarıdakilere sataştım, gülüştük. Dışarıdaki ekibin keyfi yerindeydi sıcak su bulunmuş neskafeler yapılmıştı. Yarım saat sonrasında ise bugün bile hatırladığımda içimi titreten inanılmaz ıstırap dolu bir beş saatin başlangıcıydı. Rivayete göre doğum sancısı arada nefes aldırmazsa insanı öldürürmüş. Gerçekten de ölecekmişim gibi hissediyordum sancı geldiği zaman inanılmaz derecede canım yanıyor durduğu zamansa sanki hiçbir şey olmamış gibi hiçbir acı hissetmiyordum. Normal bir yatakta üstüm başım giyinik bir şekilde doğumu beklediğimiz için sancı geldiğinde dışarıdakileri tutmak mümkün olmuyor yanıma gelip elimi tutuyor beni iyice şımartıyorlardı. Herkes bir şeyler söylüyor terimi siliyorlardı. Doktorum beni unutmuş dışarıdaki grupla sohbete dalmıştı. Yaklaşık dört saatin sonunda ben dahil hiç kimse pes etmemişti. Sadece bir ara canım anneciğimin arkası dönük hıçkırarak ağladığını gördüm. “Canı çok yanıyor” diye söyleniyordu. Kıyamamıştı bana. Bugün benimde iki tane kızım var o gün onun neler hissettiğini şimdi daha iyi anlıyor insan. Hemşireler biz böyle doğum görmedik diyerek gülüşüyorlardı. Gece yarısına doğru hala bir şey değişmemişti artık her 15 dakikada bir gelen doktorum bebeğin kalp atışlarını dinliyor endişe ve gerginliği yüzünden okunuyordu. Son kontrolünden sonra rahim ağzı hala 2 cm açıktı ve bu doğum için yeterli değildi. O sırada bir koşturmacadır başladı odaya girip çıkan hemşire sayısı artmış doktorum sağa sola emirler yağdırmaya başlamıştı. Sancıdan nefes alabildiğim bir aralıkta “ne oluyor ?” diye sordum. “Ne olacak bebeği de kendini de öldüreceksin. Ameliyata alıyorum” diye bağırdı. Artık bir şey söylememin anlamsız olacağını anlamış olmalıyım ki susup kaldım. Sadece gözlerimden yaşlar akmaya başladı bir anda. Odadaki herkes çıkarılmış ve ameliyat için hazırlanmıştım. Korkudan ölecek gibiydim. Sedyeye yatırdılar veeee bomba ameliyathaneye girerken doktorumla son pazarlığım. “Lütfen dikişlerim estetik olsun bikiniden gözükmesin”di. Ne kadar çocukmuşum. :)  Oysaki son derece risk altındaymışım. Doğum sancısıyla birlikte rahim ağzı açılır ve rahim duvarı incelirmiş. Bu kadar sancıya rağmen rahim ağzı açılmazsa incelen rahim duvarı yırtılabilirmiş. Bu durumda da bebek ölür ve annenin hayatı da riske girermiş. Bu şartlar altında beni ameliyathaneye yetiştirmeye çalışan doktorum bu sözümden sonra çok iyi bir insanmış ki beni dövmemiş, :) kendisini bunca yıl sonra bile minnetle anıyorum.

Bundan sonrası eşimin ve sevgili annemin anılarından. Beni ameliyathaneye almalarını müteakip öylece kalıvermişler kapının önünde. Herkese derin bir endişe ve sessizlik hakim olmuş. İçeri alınışımın 15 inci dakikasında hemşirelerden biri kucağında yeşil bir beze sarılı Dilara’mla çıkagelmiş. Annem onu gördüğü anı şöyle ifade ederdi. “Sizlerde dahil olmak üzere bugüne kadar gördüğüm en güzel bebekti.” Hep bir kız çocuk hayali kuran fakat iki oğlu olan sevgili Serap ablam Dilara’yı görünce eşimin boyu kadar havaya sıçramış sevincinden. Bu arada eşim 1.83 cm :)   bütün o kalabalıkta Dilara elden ele dolaşmış. Bugünkü gibi değil şartlar tabi. Oltu Devlet Hastanesinde doğum yapıyorum. Yok öyle bebek odasıymış, girilmezmiş filan. Bu arada ben içerdeyim hala, beni unutmuş millet :) . Annem Dilara’yı eski usul kundak yapmaya çabalarken sevgili eşimi ameliyathaneye giden kapının önünde yere çömelmiş bulmuşlar. “Funda gelmedi hala” diye söyleniyormuş.

İçeri alınışımdan tam 1.5 saat sonra beni de getirmişler. Sonrasında ilk hatırladığımsa bulanık bir aydınlığa gözlerimi açmaya çabaladığımdı. Bir şeyler tersti ama anlayamıyordum bilincim bulanıktı ve canım çok yanıyordu. Sadece yüzünü hatırlıyorum annemin kucağında bana doğru uzatıyorlardı. Simsiyah saçları vardı ve boncuk gibi kapkara gözleri. O an hıçkıra hıçkıra ağladım çünkü çok güzeldi. Henüz ameliyathane bezlerine sarılı ve yaralıydım fakat hissettiğim o duyguyu tarif edebileceğimi sanmıyorum. Sadece fısıltı halinde ama çok güzel diyebilmiş ve ağlamaya başlamıştım. Dilara hayatımdaydı artık.

Benim de sağ salim çıkışımdan sonra ki olanları ise Serap ablam şöyle anlatır. “Gece saat 02.00 olmuştu evlerimize geldik. Hep beraber oturup bir çay koyalım dedik. Çayı koyup televizyonu açtık ki savaş başlamış (Bknz.Körfez savaşı). Sabaha kadar kimsenin gözüne uyku girmedi” askerdi hepimizin eşi ve burnumuzun dibinde bir savaş başlamıştı.

Bizim savaştan ancak ertesi gün öğlene doğru haberimiz oldu. Dilara doğum zamanlamasıyla bile hayatımızı kolaylaştıracağını müjdelemişti aslında. Biricik kardeşim o dönemde Kuzey Irak’da askerdi ve böyle bir savaşta direk risk altındaydı Dilara’nın doğumu olmasa anneciğimi sakinleştirmek hiç mümkün olmazdı sanırım.

O gün doğan o bebek bugün 21 yaşına basıyor. Hayatıma her zaman güzellik kattı. Zarifliğiyle, güzelliyle, ince düşüncesiyle, çoğu zaman benden olgun halleriyle, sorumluluklarının bilincinde oluşuyla, hepsinden önemlisi çok iyi bir insan, arkadaş ve evlat oluşuyla beni her zaman mutlu etti. Hayatıma her zaman anlam kattı. Sırdaşım, arkadaşım,bebeğim oldu. Bazen kendimi sorgulamama (ben yeterince iyi bir annemiyim acaba?) sebep olacak kadar güzel bir çocuk oldu.

İlk kez anne olmama 22 Saat 45 dakika kaldı. Bugün hayatımın en heyecanlı ve en mutlu günü. “SENİ SEVİYORUM DİLARAM” Hayatıma hoşgeldin.

Hayatıma Hoşgeldin Bebeğim…” için 3 Yorum Yapıldı

  1. Vedat BALKAN

    Çok etkileyici bir paylaşım eline yüreğine sağlık aynı zamanda banada oraları hatırlattı bizde geçen yıl görev icabı şenkaya'daydık.

    Cevapla
  2. vişnap

    Canım ya çok keyif alarak okudum hele o estetik olsun dikişlerime bittim öldüm gülmekten hep mutluluğunu gör kızlarının canımsın öpüyorum seni.

    Cevapla
  3. Jale

    Ben bunu okurken hüngür hüngür ağladım ama ne güzel anlatmışsınız

    Cevapla

Vedat BALKAN için bir cevap yazın İptal

E-posta adresiniz paylaşılmayacaktır. (*) Doldurmak zorunludur.